ÖZGÜRLÜK
Yaşanan bir hayat var. Ve bu hayatın kuralları var. Her ne kadar insan kendini müstakil/özgür zannetse de aslında çevresiyle mukayyettir. Yani her hali sınırlandırılmıştır. Doğumdan ölüme, geceden gündüze, sıcaktan soğuğa, kıştan yaza, zordan kolaya, uzaktan yakına nice nice şeyler insanı kısıtlamaktadır.
Dolayısıyla aslında insanın kendini özgür zannetmesi bir yanılgıdan ibarettir. Olsa olsa elindeki kendisine verilen imkanları sorumsuzca kullanma arzudur. Ancak bu arzularında sınırları da Din ile belirlenmiştir. Helal ve haramlarla hudutlar çizilmiştir. O halde özgürlük iddiası dinin emirlerini tanımamanın bir başka ifadesi olarak ortaya çıkıyor.
Burada bahsettiğimiz özgürlük mutlak özgürlüktür. Yani hem Allaha karşı hem de kullara karşı sorumlu olmamaktır. Aksi halde insanların kısmi özgürlüğü inkar edilemez bir gerçektir. Aslında kulların kullara karşı özgürlüğü vakıadır. Ancak kullar dahi bu özgürlüklerini anayasa, yasa, kanunlarla, örf ve adetlerle sınırlandırırlar. Çünkü doğal olarak iki kişinin olduğu yer sınırlı demektir. Kaldı ki milyarlara varan insanlık nüfusu içerisinde mutlak özgürlükten bahsedilemez. Özgürlük başkasının sınırına kadardır. Dolayısıyla bir başkasının hakkını ihlal edecek hiçbir şey özgürlük değildir.
Hem kanunlara hem de toplumsal kurallara uymak herkes için zorunludur. Aykırı davranmak özgürlük değil suç kavramıyla ifade edilir. Hem toplumsal geleceği muhafaza edebilmek için bu kuralların korunması mahalle baskısıyla da güvence altına alınır. Ayıp günah gibi kavramlar burada yaptırım olarak karşımıza çıkar ve aykırı davrananlar toplum tarafından ayıplanır dışlanır ve cezalandırılır. Çünkü son zamanlarda revaç buldurulmaya çalışılan lgbt gibi ahlaki değerlerden uzak oluşumlar bir milletin geleceği için en büyük tehlikelerden biridir. Çünkü bu utanma ar namus mahremiyet kavramlarını ortadan kaldırdığı gibi dini ve milli değerleri de ortadan kaldırır ve milletin beka sorununu doğurur. Bu sebeple medeni toplumlar ahlaki değerlerini tehdit eden bu tür eylemlere müsaade etmezler.
Devletlerde kanunları içerisinde özgür bırakmışlardır. Acıkan, uyuyan, üşüyen, yanan, yorulan, acı çeken, hastalan nihayetinde ihtiyarının dışında doğan ve ölen bir varlığın hangi özgürlüğünden bahsedilebilir?
Dn alanında özgürlük ise Amir olan Allah helal dairesinde kulları serbest/özgür bırakmıştır. Ancak çizilen sınırlar aşıldığında bazen dünyevi olarak bazende ahirette ceza olarak insana fatura edilmektedir.
Diğer taraftan özgürlük denen şey kişinin kendi dünyasıyla alakalı bir durumdur. Bir çocuğun özgürlük anlayışı ile bir yetişkinin, bir cahilin ile bir alimin ya da bir Müslüman ile gayri Müslimin özgürlük anlayışı birbirinden farklıdır. Aynı evi paylaşan iki bireyin dahi dünyaya bakış açısına göre özgürlük oranları değişkenlik gösterebilir. Özgürlüğü dünyayı oburcasına tüketmek olarak algılayan ile Allaha kul olmak olarak gören kişiler arasında elbetteki fark vardır.
Özgürlüğü kişinin kendisine verilen imkanları nisbetinde rahat hareket etme fırsatı olarak görmek daha doğrudur. Bu ister ilahi yasalar bağlamında olsun ister beşerin kendi düzleminde olsun farketmez. Başkasının alanına müdahale durumu söz konusu olan ya da ilahi ya da beşeri kanunları ihlal eden bir durum söz konusu olduğunda burada özgürlük değil suç ve ceza söz konusu olur.
Ancak beşeri ve ilahi suçlarda ceza sonuca terettüb eder. Öncesinde sadece uyarı niteliğinde tebliğ ve irşad söz konusudur. İnsanlar kanunlara karşı suç işleme özgürlüğüne sahip ise günah işleme özgürlüğüne de sahiptirler. Kullara karşı suçun cezası var ise Allaha karşı işlenen günahların da elbetteki O’na (cc) yakışır bir karşılığı vardır.
Bu durumda suç işleyip kendisini hapse mahkum eden kişi özgürce davranmış mı olur? Aynı şekilde günahlara dalmak suretiyle cehenneme kendini düşüren bir kişi özgürce davranmış mı olur? Bu soruların cevabını ameli işlerkenki durumuna göre cevaplarsak “evet” ancak neticelerine göre cevaplarsak “hayır” diye cevaplarız.
Burada insanlara şunu telkin etmeye çalışıyoruz ki aklın en temek özelliklerinden biri ileriyi görmektir. Bu durumda kendini ne dünya hapsine ne de ahiret hapsine mahkum eden kişi özgürlükten bahsedemez.
Ahlaksızlığın özgürlük olarak anlatılmaya çalışıldığı bir dünyada hiç kimse emniyette olamaz. Günümüz insanının Allaha karşı sınırsızca ve sorumsuzca eylemleri bir kıyameti koparması muhtemeldir.
Devletin askeri olmak ile dağdaki eşkiyanın özgürlüğü arasındaki durum ne ise Allaha kul olmakla olmamak arasındaki durum da aynıdır.
Özgürlüğü Allaha kullukta bilenler bütün varlığın köleliğinden kurtulurlar.
Özgürlüğü dünyayı doyasıya yaşamakta görenler ise aslında Allahtan gayrı her şeyin kulu kölesi olurlar.
Aciz, güçsüz, zayıf, fakir ve muhtaç olan insanın hangi özgürlüğünden bahsedilir ki...?
Bünyamin GÖLCÜ
MÜFTÜ
05.09.2023
HONAZ