…
“Her biri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun?” (Ahmed Arif)
Rahmetli dedem ile nenemi hatırlatan; içimi kıyım kıyım edip, ağırlaştıran cümle “gözlerinden öperim”…
Bir mektubu son verirken söylenen son sözlerden bir tanesiydi; katmerli özlemleri dile getirmek için…
Öyle ya en çok onlar çekiyordu sancıyı…
Büyükler gidince bizlere kaldı; özlemin ağır yükü…
Küs değilim; satırlara, cümlelere dahi sana…
Kızmıyorum da…
Öğrendim!
Beklemeyi, susmayı, sessizliği dahi sensizliği…
Sitemde etmiyorum…
Bir çay söylüyorum. Söylenmeyen ne varsa getiriyorum dile…
Duyulmayan, bilinmeyen…
Duymuyorsun diye de kızmıyorum…
Ama özlüyorum; sesime ses vereni, kulağıma çalınan manidar sözleri…
Gözlerime değmeyen dudakların; yolların, dağların ardında kalırken katmerleniyor özlemin…
İfşa etmiyorum, edemiyorum bu sancıyı…
Kendime bile anlatırken zorlanıyorum. Ağır geliyor, seni yazmak, senden bahsetmek…
Özlemin eşlik ettiği kalem ve kâğıt kaldırmıyor; bu kadar özlemin ağırlığını. Gölgeni görsem sarılacağım…
Gecenin bir vaktinde misafir ediyorum…
Bir türkü çalıyor sonra radyodan. Radyodan çıkan türküyü eşlik ediyorum…
Üzülüyorum…
Ellerinin arasına aldığın yüzümü, duvarlara döndürüp; yastığımı ıslatıyorum.
Kapıda ayakta karşıladığın; onore ettiğin benliğimi o zamanlara götürüyorum. Çıkmıyorsun aklımdan dahi gönlümden. Toprağını dahi özledim… Baç ucundaki çam ağacına yaslanıp kaldığım o günü bile…
Ne olur! Bir daha öpme gözlerimden...
Ayrılık derler...
İnanmazdım başta, öptüğün gözlerim yola düşünce anladım...
Bir pencere kenarında peş peşe söndürünce sigarayı,
Damla damla gözlerimden dökülünce yaşlar...
Öğrendim!
Gözden öpmek ayrılık getiriyordu...
Ruha şifaydı, sözlerin... Gerçeğe erdirir, gül bahçesinden güller derletirdi...
Uzanmayan ellerim kaldı dağların ardında...
Neredesin, Osman'ım? Kanlar karıştı gözyaşıma...
Nenem vardı, ocağın başında oturur çanağın içine bir aş koyar; yedirir peşinden bir çay koyardı...
Sen gözlerimden öptüğün günden beri ne ocak kaldı, nede bardakta çay...
Gözlerimden öpünce, nenemde gitti...
Neredesin Osman'ım? Elim, ayağıma dolaşır yol yürünmez oldu...
Evinin yolunu unuttum; yıllar, suretini sildirdi.
Özledim!
O kadar dedim öpme gözlerimden ayrılık getirir...
Arayıp ulaşamayınca, gelip göremeyince
Toprağının üzerinde diz çökünce, yaşlar dizime düşünce anladım...
Gözden öpmek, ayrılık demekti...
Ellerinin arasında kalan yüzüm gülmez,
Hasret, denen ilmek boynumda nefes vermez oldu.
Neredesin Osman'ım?
Yaşamak ağır suçtan sayıldı...
“Ölüm ayrılık değil” derlerdi, erenler. Ben bu cihanda sen o cihanda kalakalmadık mı?
Öptüğün gözlerim, resim karelerinde kaldı.
Ne olur! Öpme gözlerimden…
Ayrılık getirir derler…
Göremeyince, duyamayınca bildim…
Dedim ya; ‘Büyükler gidince bizlere kaldı; özlemin ağır yükü’
Lakin
Küs değilim; satırlara, cümlelere dahi sana…
Kızmıyorum da…
Öğrendim!
Beklemeyi, susmayı, sessizliği…
Sitemde etmiyorum…
Bir çay söylüyorum…
Ismahan ÇERİBAŞI