Ismahan Çeribaşı


OCAKTAKİ AŞ PİŞMEZ BAZEN (Uzun yolların yolcusuyum)

Geceyi dinlenmek için değil, düşünmek için daha çok sevdim, Seherde öten kuşlar anlatıyor gibi geliyor olan biteni. Bu yüzden onları daha bir başka dinliyorum Sen şimdi kalbimin kuş gibi atmasını gel anlat..


 

Küs değilim, öfke de yok içimde ama bir suskunluk aldı başını gidiyor. Konuşmak istemiyorum gerekte görmüyorum. Kime, ne anlatabilirim? Sorusuna verdiğim cevap hiç bir şey. Eskiden, insanlar vardı dinlerdi bir mevzu üzerinde istişare ederdik, fikir verirler daralan yolumuzu onların tecrübeleri ile bulurduk. Dedim ya ' eskiden insanlar vardı ' eskidiler veyahut yenileri eskittiler...

Satır başları gibiydi onlar ve büyük harfle başlarlardı. Bir baktı mı konuşmaya gerek kalmazdı. Anlardık, hâlleriyle... Ferman yayınlamaya gerek yoktu yazılı olmayan ama bizim içimizde ar etmiş kanunlarımız vardı. Yolun karşısından bir büyüğümüz geçse önümüzü ilikler başımızı öne eğerdik. Bedenlerin üzerinde ki başlar hani(!) bunca olan bitenin arasında sana seni anlatacak bir şarkı armağan etmek isterdim, Keskinin Delisi, Dedem… Veyahut adının geçtiği şiirler yazıp göndermek... Bir nebze olsun aşikâr etmek...

Gözlerim, gözlerini değdiği o noktada kaldı... Senin baktığın yerleri izledim, ayak bastığın o merdiven eşiğinde durdum...

Gel sen anlat, anlatabilirsen dünü bugünüme...

Geceyi dinlenmek için değil, düşünmek için daha çok sevdim,

Seherde öten kuşlar anlatıyor gibi geliyor olan biteni. Bu yüzden onları daha bir başka dinliyorum 

Sen şimdi kalbimin kuş gibi atmasını gel anlat...

Ne istiyorum bilmiyorum. Ne zaman görür ne zaman duyarım fikrim dahi yok

Uzun yolların yolcusu gibiyim. Sen şimdi bu yolları bana anlat

Anlat ki bulsun beni... Ansızın yüreğimi oturan huzursuzluğun sebebi ne ola? 

Bir günde dört mevsim nasıl yaşanır? Rüyalara sarılıp uyumanın ağırlığını biliyorsan anlat.

Kızıyorum bazen. ‘Tamam diyorum, bir daha konuşmayacağım, yazmayacağım’. Kendimle baş başa kalınca dayanamıyorum. Ben, beni unuttum gel sen buldur beni... 

Şemsi okudum, Mevlana'yı aradım. Yunus tan Yusuf hikâyesi çıkardım. Kıssaların en güzelini anlat.

Bir dakikanın hesabını yaptım, bekleme salonlarında hep tekli sayıları oturup yüreğimin tek bir adrese kilitli kaldığını nasıl anlatırsın söyler misin? Allah aşkına bu şaraptan içenler sarhoş olmadan nasıl gezer? Gazellerde kimler ne anlatır? Sanırlar ki ben de bir beşeriye meftunum... Harlanmış ocağın içinde ki yürek nasıl yanmaz anlatsana? Bir kelamdan bin mana nasıl çıkar? Mezar taşındaki bu veda kime, bilir misin? Derin uykulara dalmak isteyen bedenimi abdeste davet eden ruhumu şimdi hangi su aklar? Söylemeye dâhi korkuyorum lâkin demeden de duramıyorum. Sevgiyi yüreğime vereni nasıl görmezden gelirim, Nasıl olurda sevmekten geçerim hele bunu bir anlat Dedem…

Ya da Kalkın ayağa, Durmayın!

Susmayın, Konuşun!

Devrimi yüreğimin derinliklerinde hissediyorum, isyan bayrakları çıktı çıkacak... 

Parmaklıklar kırıldı, prangalar yıkıldı, süngümü diken bütün elleri biliyorum. Peşindeyim...

Saçlarım savruluyor, sabahın köründe yatırmak için uğraştığım dalgalı saçlarım… Son Bir dakika... Açılan kapıyla içeriye giriyorum hemen bulduğum bir boş koltuğa ilişiyorum... Devrim yapan ruhumdan eser kalmamış gibi sakin usulce telefonu elime alıp en son yazdığımı okurken birden uzun yolların yolcusu olan yüreğimin başka telden çalmak istediğini hissediyorum... Boş, bomboş sayfa açıyorum kendime... Evet, şimdi yazabilirim. En baştan yeniden... Düşünceler geçit yaparken beynimde arasından seçmeye çalışıyorum... Nereden ne çıkarabilirim acaba diye. Sol yanımı yokluyorum bana en ağır geleni... Çokta ileriye gitmiyor... Gözlerini hatırlıyorum, sol yanında otururken yandan izlediğim suretini... Ara ara dönüp bana bakmalarını... Yüreğime ağır gelen hasretin düşüyor yüreğime... Keskinin Delisi, Dedem… Neredesin? 

Başımı kaldırıyorum olduğum durağa bakıyorum, Gülsuyu... Etrafımı izliyorum cemalini arıyorum başka yüzlerde yok... Telefona kapanmış gençlik gözümün önünde biri okey oynuyor biri bilmediğim bir patlatma oyunu... Güneşin yüzüne bakacak yüz kalmamış mı ne?

Kuytu bir köşede kalan çiçekleri unuttuk. Soldular. Ülkenin her bir yanında olan yangının dumanını kimse neden görmez. Başını dahi kaldıracak bir insanlık mı yok? Kararmış yüreklerin aydınlığını kim nasıl sağlayacak? Okul mu? Diyanet mi? Pir sultanlar kaldı mı? Canlar canını bulurken bal kovanlarını tutan eller parmaklarını yalıyor... Uzun yollarımı kapattılar, Dedem.

İnmeye hazırlanıyorum ondan sebep tekrardan ruhumun devrim ayaklanmalarını hissediyorum, Metrodan gün yüzüne çıkana kadar bu böyle. Rüzgârı dost edinirim, bugün hava bunaltıcı. Ağlayacak da ağlayamıyor gibi. O kadar da yağmur duasına çıktı bu insanlar... Sen anlat Dedem, neden bereketsiz kaldık.

   Hemen önümde bir elli boylarında bir kadın duruyor... Göz göze geliyoruz... Kırktan yukarı olmadığını düşünüyorum, bakıp geçiyorum... Düşünürken başım sol tarafta ayakta bekleyen ellili yaşlarında ki mor gömlekli adama takılıyor yanımda ki genç yolcunun kalkmasıyla yanıma ilişiyor... Sabah mahmurluğunu kimse atamamış... Adam oturmasıyla telefonu alıp oyun açması bir oluyor... Sonra kulaklığımdan gelen sesle irkiliyorum...

“Yetiş ey keştibânım büsbütün deryada yangın var

Değil derya yalınız cümle hep sahrada yangın var”

 

Ses ile beraber ayağa kalkıyorum, son durak yeni sahra... Çıkalım bakalım gün yüzüne... Nasibimizde ne var...

Ismahan Çeribaşı

  • BIST 100

    9777,46%-0,53
  • DOLAR

    34,16% 0,08
  • EURO

    38,11% -0,21
  • GRAM ALTIN

    2913,97% -0,65
  • Ç. ALTIN

    4899,30% 0,64
  • Pazar 32.4 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Pazartesi 22 ° / 11.9 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Salı 21.8 ° / 9 ° Güneşli

Denizli

29.09.2024

  • İMSAK 05:30
  • GÜNEŞ 06:51
  • ÖĞLE 12:59
  • İKİNDİ 16:20
  • AKŞAM 18:57
  • YATSI 20:13