NÜFUS VE RIZIK
Varlığı var eden, varlığın rızkına da kefildir. Neticede beslemeyeceği bir varlığı var etmesi ilah kavramının tanımı dışında kalır.
İnsanın rızık kavramı çerçevesinde nüfus planlaması yapması aslında kendini (haşa) Allah yerine koymaya çalışmasının bir sonucudur. Halife olarak yeryüzüne hükümranlık yapma yetkisi verilen insan adeta tanrısına karşı ihtilal/darbe yapma derdinde. Tabirde hata olmasın tanrıyı tahtından indirme peşinde. Kendini tanrının yerine koyma hevesinde.
Allah insana hilafet dediğimiz makamla varlığı yönetme, yönlendirme, emir verme, hizmetinde kullanma, değiştirme, üretme ve yok etme gibi yetkileri vermiş. Ancak bu yetkilendirme Allahın hükümlerine başkaldırmak O'nun yerine geçmek için değil bilakis O'nun adına yönetmesi içindir. Fakat insan yetki gasbı yaparak bütün her şeyi Allahtan bağımsız kendi nefsi hesabına çalışmaktadır. Yani devlet adına iş yapması gereken bir askerin devletine rağmen bütün askeri tachizata el koyup kendi mülkünü ve hâkimiyetini oluşturmaya çalışması gibi.
İnsana verilen yetki emir olarak sınırlıdır ama imkân olarak sınırsızdır. Örneğin insan kendi vücudu üzerinde değişiklik yapma imkânına sahiptir sınırsız değişiklik yapabilir. Ancak emir olarak bu durum yasaklanmıştır sınırlandırılmıştır. Ya da hizmetine verilen canlı ya da cansız bütün varlık üzerinde istediği tasarrufu yapma imkânına sahiptir ama emir olarak şefkat ve merhamet ile sınırlandırılmıştır. Gücü nisbetinde bütün varlık üzerinde tasarruf yetkisi verilen insan güç buldukça varlıktan istifade etmek yerine değiştirme çabası içerisine girmektedir. Yeryüzünde yaptığı değişikliklerin benzerlerini bu gün henüz tamamıyla elde edemediği rüzgarlar, güneşler, yıldızlar ve gezegenler üzerinde de belki bir değişiklik planlayabilecektir (Allah o imkanı vermişse).
İnsanda bunu tetikleyen en önemli etkenlerden biri de enaniyet dediğimiz yani kişinin kendine biçtiği üst makam hevesidir. En üstün olma, en etkili olma, en amir hükmünde olma, en saygın olma ve saygı görme hislerinin bu hâkimiyet davasında etkili olduğunu söyleyebiliriz. Sınırı olmayan nefsin tatminkârlığının bir sonucu olarak karşımızda kendini İlah yerine koyan Firavun gibi tebaasına "ene Rabbükümü'l e'la" demek küstahlığına ulaşabiliyor. İtaat etmesini öğrenemeyen azgınlaşmış nefislerin varabileceği son nokta işte varlık içerisinde kendini Rububiyet makamına (haşa) tayin etmesidir.
İşte Nemrut gibi kendisinin hayat veren ve yaşam bağışlayan biri olduğu vehmine kapılan insan rızıkların tayininde de kendini kudret sahibi olarak görmektedir. Bu vehmi ona veren diğer bir sebepte yeryüzündeki tasarruflarıdır. Kendi ekip biçtiklerini kendi yarattığı gibi bir yanlışın içine düşmesidir.
Rızkın taksimi Allaha aittir. Asırlar değiştikçe yüce yaratıcının insanlara değişik rızık kapıları açtığını görüyoruz. Bu günkü yer altı madenlerinin ve teknolojinin insan tüketimindeki etkisini açıkça görmekteyiz. Bu durumda insanlara yeni rızık kapılarını açmaktadır. Allah rızkı dilediğine yayar/açar dilediğine kısar/tutar" ayeti de rızkın kaynağının insan çabası değil Allahın iradesi olduğunu ortaya koymaktadır.
Rızkın dağılımında zekat, sadaka, keffaret, kurban gibi mali ibadetlerin durumuna da bakmak gerekir. Allahın insanı yaratmasında farklı muratları olduğu muhakkaktır. Burada zengin-fakir diye gruplandırması muhtemel ki insanların tanışıp kaynaşmaları içindir. Bu sebeple fakirlere göndereceği rızkın bir kısmını zenginlerin malının içine koymuştur. Bu şekilde hem tanışmayı kaynaşmayı sağlamış olacak hem de varlığın var olmasındaki en temel esas olan muhabbetin oluşmasına katkı sunmuş olacaktır.
Rızkın dağılımında çalışmanın etkisine de bakmak gerekir. "İnsan için ancak çalışmasının karşılığı vardır" ayeti insanlık için genel bir prensiptir. İlmi de çalıştığı ölçüde elde edebilir. Rızık kapıları da çalıştığı ölçüde açılır. Yer altı ve yer üstü zenginliklerini Allah çalışan toplumlara verir. Batının bu gün birkaç adım ilerde olmasının sebebi de işte fili olarak Allahın bu rızık kapılarını çalmalarıdır. Allah çalışanın emeği zayi edecek değildir.
Rızkın dağılımında zeka ve kabiliyetin önemi de ele almakta fayda var. Burada şunu ifade etmek istiyoruz. İnsan yaşamında çok zeki olanların çok zengin zekası düşük olanların ise fakir olmadığını anlatmak istiyoruz. Yani rızık zeka ile doğru orantılı değildir. Ancak bazen zeka rızkın kapılarından biri olur. Allah o kişiye vereceği rızka zekasını sebep kılar. O da Allahın verdiği bu vergi ile üretir ve sermaye kazanır. Nitekim bazı kişiler atadan zengin olur bazıları evlilik yoluyla mal mülk sahibi olur. Bazısına bir hazine bulur. Başkasına başka ikramlarla zenginlik verir. Bu durum da rızkın tamamen bir nasip işi olarak Allahın elinde olduğunun bir göstergesidir.
Rızkın dağılımında nüfusun etkisi de konumuz açısından önemlidir. Kuran-ı kerimde rızık kavramı "biz rızıklandırdık" "Allahın rızkı" "Allah dilediğini rızıklandırır" gibi ifadelerle Allaha atfedilir. Yaratmak manasında rızık kelimesinin insana atfı yoktur. Sadece çocuğun velayeti ile ilgili "onun rızkı babasına aittir" ifadesiyle bakımının babaya ait olduğu ifade edilmiştir ki bu zaten görünen bir gerçektir. "allah rızık verenlerin en hayırlısıdır" ifadesiyle bir karşılaştırma değil yaptığı işin iyi, hayırlı ve güzel olduğunu ifade etmektedir.
Madem dilediği kimseye dilediği kadar rızık veren rızık sahibi Allah öyle ise rızık endişesi taşımak ya da rızık endişesi sebebiyle ibadetleri terk etmek ya da harama girmek veya rızık endişesiyle nüfus azaltma ya da önleme yoluna gitmek yanlış bir davranıştır. "Allah rızkını dilediğine geniş tutar dilediğine de kısar" ayeti yine aynı şekilde rızık taksimatında insan iradesi değil Allahın taksimatının etkili olduğu ortaya konmaktadır. Yine "geçim sıkıntısı sebebiyle çocuklarınızı öldürmeyin" ayeti de hem doğan çocukların katli hem doğum kontrolünü hem de cenin halindeki bebeğin aldırılması anlamındaki kürtaj yaptırmanın doğru olamadığına dikkat çekmiştir.
BuradaHz Enesten naklen Darekutninin rivayet ettiği Hz Peygamberin şu hadisini de dikkate almakta fayda var; "Rızkın anahtarları arşa mütevecihtir. Allah rızkı insanlara nafakaları ölçüsünde indirir. Nüfusu çoğaltan için rızkı çoğaltır. Nüfusu azaltan için rızkı azaltır"
Netice olarak; insanın halife olarak yaratılması, neslin devamının sağlanması ve çoğalmasına yönelik emirler, nesil kanunu, çoğalma arzusu, evlat sermayesi, bireysel ve toplumsal güç gibi bir çok sebep evlat sahibi olmayı gerektirirken rahat yaşam ve geçim derdi gibi küçük bahanelerle az nüfus ile yetinmek bireysel ve toplumsal felaketin sebeplerindendir. Dünya konjüktüründe nüfusun ne anlama geldiğini ifade etmeye gerek bile yoktur.
Bünyamin GÖLCÜ
08.01.2023
HONAZ