Yorgunluğu, durgunluğu ifade edecek kelimeler ararken; sevmediğim soğuk havanın ortasında yürürken buluyorum kendimi... Zamanın kaybettirdikleri ile kazandırdıkları arasında bir çıkarım yapamıyorum. Kaybettiren zaman mıydı? İnsan iyi yaparsa kendisi, kötü yaparsa başkasından bilirdi... İnsan olma, vasılını yerine getiriyordum... Dilimin kemiği yoktu, mesela... Öfkemin haddini aştığı zamanlarda oluyordu, söz dinlemeyip başıma buyruk iş yaptığım anlarda.
Her gelen gitmeye gebeydi. Ve her giden muhakkak bizleri biz etmek için hayatımıza dokunuyordu kâh yaptıkları güzellikleri ile kâh olumsuzluklarıyla. Hepsinin verdiği dersler, benzerlik gösterse de başka bir duygunun, tadını kalbimize işleyip gidiyorlardı. Hayatımıza almak istemediğimiz dâhi rahatsız olduğumuz kişilerin bile bizde bıraktıkları izler vardı...
Uzun zamandır saçlarıma dokunmasını istediğim yağmurun altında, yürüyorum. Anlatamadığım ne varsa, dört duvar arasına sıkıştırılmış duyguları salıyorum soğuğa... Hepsi yerini yurdunu alsın diye... İzlerini silmek mümkün olmaz lakin acısının hafiflettiğini hisseder gibiyim...
Bostancı Parseller metro hattından Kadıköy-Sabiha Gökçen metrosuna geçiş kadar sürede sana geliyor olmanın huzurunu taşırken, geldiğimde sessiz sedasız uğurlayacak olmanın hüznü kaplıyor içimi... Uzaktan görmek, ‘nasılsın?’ sorusunu dâhi soramamak... Kifayetsiz kalan onca duygu ve düşünceleri ne yapacağımı bilemez halde yol alıyorum... Kalkamıyorum, oturduğum yerden... Önümde bekleyen 50 küsur yaşında ki kadına bile yer vermek gelmiyor içimden... İnsanlarla göz göze gelmemek için uğraşıyorum; biri çaresizliğimi anlayacak diye ödüm kopuyor...
Yoklukla, sessizlikle sınandığım zaman dilimini kahır edecek halimde yok; kendin ettin diyorum, kendin ettin kendin buldun... Babamın diliyle cevap veriyorum kendi kendime; "senin bu yaptığını goca köylü doplansa etmez.”
Var diyorum daha var... Etmediğim, eylemediğim; ölümün soğuk yüzü ile buluşuncaya kadar...
Korkmuyorum hiç bir şeyden, Yüreğimi titreten sözden korktuğum kadar,
Kıramıyor beni, hiçbir şey sevdiğim insanın yüksek sesi kadar...
Haddimi, yerimi bildiren bir daha ne yazmaya, nede aramaya cesaret edemeyeceğim zaman dilimine girmem kadar beni çaresiz hissettirecek ne olabilir! Sorusundan korkuyorum... Rabbim, ‘bak bu da varmış’ dedirtmek için bir musibeti sınav olarak verebilirdi( Allah korusun, Rabbim sevdiklerimizin acısını göstermesin duasıyla)
Yakacık Adnan Kahveci den Pendik'e uzanan yol arasında kalemi, kâğıdı çantanın içerisine sallayıp artık önümüzdeki zamanın ne göstereceğini bekleme, görme, yaşama zamanı...
Kayıp şehrin kayıp duygularını bende bulurlar da elimden alırlar diye çok korkuyorum...
Korkularla yüzleşmek lazım yoksa pusup kalacağız…
Arabanın içinde dakikaları tüketirken adam altı basamaklı merdivenin başında beliriverdi... Görmemle arabadan inmem bir oldu... Ürkek adımlarla yanına yaklaştım...
Bütün kudreti ile merdivenin altıncı basamağından birinci basamakta duran bedenime seslendi
Üşütme gir içeri,
Korka korka yaklaştım, başım önde...
Nasılsınız?
İyiyim, sen nasılsın?
Teşekkür ederim bende iyiyim
Özür dilerim…
…
Çok şükür, affetmişti. Dudaklarından dökülen salavatın arasından gülümseyen adam; affetmişti işte. Şükür, bin kere şükür dedirtmişti yine...
Rahatsızlık vermemek adına; müsaade istedim…
Dua et
…
Ben üşür müydüm? Yüreği ısınan insan üşür mü? Üşümez!
Kelama bulanan yürek üşümez... Korku, edepten gelirse de üşümez...
Her zaman ki 27 numaralı koltukta yerimi almış beklemenin huzurunu yaşarken sol tarafta açık kapının ardında gördüm;
Tebessüm eden cemali ile yüzüme bakarken "çok şükür" dedirtti bir kez daha...
Korkuyorum dediğime bakmayın en büyük korku edep dışı davranmak, bir insanı rahatsız etmek...
Gönlünde leke bırakmak...
Çok şükür bin şükür duaya devam, yolda, yolunda dâhi izinde devam...
Velhasıl kelam Nasıl yaşarsan yaşa ama
Mutlaka temiz yaşa. İnsanların; “İyi bilirdik” dediği insanlardan ol.
Üç günlük dünya uğruna, Kimsenin kalbini kırma… Dilin temiz, elin temiz, yüreğin temiz olsun…
Kelam Sultanım derdi ki;
“İnsan beşer, durmaz şaşar
Eyler hatâ üçer beşer
Düz ovada yürür iken
Ayağını sürter düşer
İnsan hata demek… Hatadan sonraki tavrı belirler insanın ne olduğu… Hatadan sonra dikleniyor musun, pişman olup, özür mü diliyorsun? Hatadan sonra ne yapıyorsun?
Bazıları hatasını savunur; diklenir, o zaman gözden düşer, gönülden düşer… İblisin tavrı o, ateş tavrı…
Toprak mütevazıdir”
Son gülen iyi Güler’miş… Son nefesimizi gülerek vermemiz duasıyla; Rabbim iki cihan saadeti versin...
Ismahan ÇERİBAŞI