Bünyamin Gölcü

Tarih: 06.01.2024 16:08

BEDEVİLEŞMEYE DOĞRU

Facebook Twitter Linked-in

BEDEVİLEŞMEYE DOĞRU

İnsanlığın iddiası medenileşmektir. Ancak inanç, düşüce, yaşam ve ahlaki olarak medeniyetten uzaklaşmakta hızlıca bedevileşmeye doğru gitmektedir. İşin en üzücü tarafı da bunu medenileşmek adına yapmasıdır. 

Tarihi en utanç satırlarıyla dolduran bu günün kendine medeni diyen bu vahşet dünyasının zayıf düşmüş insanı her geçen gün dünyayı daha yaşanılmaz, insanı daha güvenilmez, bireyi daha bencil, aileyi daha verimsiz, emeği daha çok sömüren ve maddeye daha bağımlı ruhsuz bir yaşam ile ahlaki kurallardan mücarred bireysel medeniyetten uzak bir birey/toplum inşa etmeye çalışmaktadır. 

Elinde kullandığı maddi araçların/teknolojinin çokluğu ile övünen, medeniyet denince aklına demir/maden gelen bir maddeci anlayış oluşturmaktadır. Asıl varlık sebebini sorgulayamayan, yaratılış amacının dışında bir varoluş ortaya koymaya ve tanrı kavramından soyutlanmaya çalışan ve her şeye hâkimiyet peşine düşen bir gayret içerisine düşmüştür.

İnsanlık maalesef medeniyet kavramını yanlış algılamıştır. Halbuki medenileşmek şehirli olmaktır. Şehirleşmektir. Yani adab-ı muaşerete/ahlaki değerlere sahip olmaktır.

Günümüz insanı şehirleşmeyi betonlaşmaktan ibaret zannetmektedir. Halbuki bedeviliğin zıddı olan şehirli adabı muaşereta/ahlaki değerlere sahip kimseleri ifade eder. Hz Peygamber döneminde bir bedevinin gelip Mescidin bir köşesine bevletmesi ve Hz Peygamberin mukabele tarzı örneği ile zaman zaman Hz Peygambere karşı pervasızca çıkışları karşısında Hz Peygamberin ortaya koyduğu davranış örnekleri bedevilik ile medeni olma durumlarını tam anlamıyla ortaya koymaktadır.

Savaş bedeviliktir. Medeni insanlar konuşarak anlaşmasını becerebilenlerdir. Ve savaşa sebep olan hususları akl-ı selim ile ilmin ve vicdanın ışığında, hak-adalet terazisinde, Allahın rızasına uygun bir şekilde çözebilenlerdir. Söz söylenir ve söz anlaşılır. Anlaşılan söze anlaş(ıl)mak üzere karşılık verilir. Hak kaybına ve gasbına maruz bırakılamaz ve hak zayi edilemez. Bu durumda İslam medeniyeti tarih boyunca Allahın emrettiği şekilde savunma ve müdafaa mücadelesi yap(ıl)mıştır. Fethedilen topraklarda herkes kendi dinini özgürce yaşama imkânına sahip olmuştur. İslam'ın özgür tavrı sayesinde engin merhametini gören kişiler toplumlar İslam'ı samimiyetle kabul etmişlerdir.

Hz Peygamber Mekke'yi fethettiğinde "gidiniz hepiniz serbestsiniz" demiştir. Bu örneklikte Hz Ömer Kudüs'ü fethettiğinde, Alparslan Anadolu'nun kapılarını açtığında Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettiğinde Tarık b Ziyad Endül'ü fethettiğinde hep aynı örnekliği sergilemişlerdir. Tarihte bunun örnekleri sayılamayacak kadar çoktur. Çünkü İslam, toplumunu idari kanunlardan ziyade ahlaki kurallarla yönetmiştir. Bu da inananların her zaman daha insancıl/medenice davranışlar sergilemelerini sağlamıştır.

Bahsedilen yerler ne zamanki Hristiyan ya da yahudi toplumlarının eline geçmiş işte o zaman adalet gördükleri Müslümanlara her türlü zulmü reva görmüşlerdir. Irak'ta Afganistan'da, Bosna'da, Karabağ'da Hristiyanların ve Filistinde/Kudüste/Gazzede yahudilerin sebebiyle yaşananlar bunun açık örneklerindedir.

İlahi mesajlardan uzak batı toplumlarının medeniyetten anladıkları tek şey maddenin özgürce tüketimidir/kullanımıdır. Bu sebeple kendi tüketimlerine mesned oluşturabilmek için sömürgecilik, köleleştirme, ucuz emek, alın teri sömürme, madeni kaynaklara çökme, yer altı ve yer üstü zenginlikleri ele geçirme gibi her türlü haksızlığı yapmakta geri durmamışlardır. Günümüz dünyasında Afganistan ve Irak savaşlarının ana temel sebebi de budur. İşte bizde bu kural tanımaz vahşi sömürgeciliğe bedevilik diyoruz. Modern kölelikle emek hırsızlığına bedevilik diyoruz. Mazlum coğrafyaların haklarının acımasızca gasbına bedevilik diyoruz. 

Çıplaklık ta bedeviliktir. Zaman zaman cesur pozlar diye haberler yapılır. Aslında bir bayanın üzerindeki elbiseleri çıkardığı oranda cesur sayıldığı bir ortamda elbise giyinmenin medeniyet alameti olduğu nasıl anlatılır bilmiyorum. Ama tarih boyunca gerek peygamber buyrukları gerekse devlet idaresinde söz sahibi kişilerin ihtişamlı, görkemli ve kapalı elbiseler giyinmeleri aslında medeniyetin elbise giymekle doğru orantılı olduğunu gösterir. Toplum içerisinde eğitimi yüksek kaliteli şahsiyetlerinde aynı ölçüde giyim kuşamına dikkat ettikleri görülür. Tarihin hemen hiçbir sayfasından bedeni çıplaklaştırmanın marifet sayıldığı ve çıplaklaşanın baş tacı edildiği bir döneme rastlanmaz. Rezillik adıyla ifade edilen bu durum ancak insanlığın bedevileşmesiyle ifade edilebilir. Aslında Müslümanlar tarafından kabul görmese de insanlığın tekamülünde/medenileştikçe zaman geliştikçe insanın elbiselere sahip olduğu ifade edilir. Bu da aslında medeniyet ile elbisenin doğru orantıda bir gelişim süreci yaşadığını ortaya koymaktadır.

İslam, toplumları ahlaki kurallarla yönetmeye çalışır. Ve bireylere beşikten mezara kadar ahlaki kurallarla yetiştirilmesini önerir. Her bir bireyin ahlaklı olması için değerler üretir sistemler geliştirir. Müslüman toplumda her bir birey kendini ahlaklı yapmak zorunda hisseder ve toplumda ahlaklı birey olduğunun isbatına çalışır. Ahlaksızlığı ifade eden her eylemden kendi kişisel şahsiyetine zarar verir düşüncesiyle uzak durur ve ahlaksızlığı ifade eden her türlü söz ve eylemi de kendinden uzak tutar. Ahlakı önceleyen bireyler için İslam'ın, toplumu ahlak ile yönetmesi kişilerin vicdani olarak ta doğru karar vermelerini sağlar. Böylece kişi yapacağı her işte kendi kişisel konumunu koruma gayreti içerisine girdiği gibi dininin emirlerine de itaat etmiş olur. Bu durumda kişi ile idarecisi olan İslam'ın hem kalbi hem bedeni bir bağı oluşur. Dinin kişideki yaptırımları bireyleri doğru davranışlara sevkeder.

Ahlaktan bağımsız kanunlar topluluğunun oluşturduğu toplumlarda ise herkesin kanunları bilen birer hukukçu olmadığı gibi kalbi bağımlılıktan yoksun kalan bireyler asker ve polisin olmadığı yerde kendisini suça meyilli olarak görmektedir. Bu sebeple ki ahlaki kurallardan bağımsız toplumlarda hapishane mahkumları oransal olarak daha fazladır. 

Bu karşılaştırma İslam'ın öngördüğü medeni toplum ile günümüz yasalarının oluşturmaya çalıştığı sözde medeni toplum örneğinin farkını ortaya koymaktadır.

Medeniyet bireysel davranışların doğru olanlarının birleşimidir. Yani bireyin insan aklına en yatkın davranışlar sergilemesidir. Bu davranış örnekleri bireyin kişisel bakımından devlet idaresine kadar tüm zaman, mekan ve varlıkları içerisine alır.

En medeni kişiler en doğru davranışları ortaya koyanlardır. Bu durumda peygamberlerin en medeni kişiler ve Hz Peygamberin en edeni kişi olduğunu ortaya koymaktadır.

Bünyamin Gölcü

06.01.2023

Honaz 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —