AİDİYET DUYGUSU
Aidiyet TDK sözlüğünde "Bir oluşa, bir zaman dilimine, bir mekâna, bir kültüre, insana, bir duyguya ait olmak şeklinde tanımlanmıştır." Bu tanıma göre aidiyet herhangi bir şeye mensup olma kendini bir yere ait hissetme duygusudur diyebiliriz.
Aidiyet duygusunun ilk örneğini insanın ilk yaratılışında şeytanın insana karşı tavırlarında görüyoruz. Allah'ın şeytan için "Adem'e secde et" emrine karşı Adem'in topraktan kendisinin ise ateşten yaratıldığını ifade ederek kendi aidiyetinin Adem'den daha hayırlı olduğunu ifade etmişti.
Kuranı Kerimde geçen şu ayet aidiyet açısından önemlidir diye düşünüyoruz;انا لله وانا اليه راجعون" (Bakara 2/156 ) Bu ayet halk dilinde genel tercüme olarak "Allahtan geldik" şeklinde yapılsa da lam harfi insanın Allaha ait olduğunu ifade eder. Bu sebeple ayetin Allaha aidiz" şeklinde anlaşılması daha doğrudur.
Yine âlemdeki varlığın bütünüyle Allaha ait olduğunu ifade eden ayetlerde aidiyet konusunda önemli bir göstergedir. "Doğu ve batı Allahındır" (Bakara 2/115) "Yerde ve semalarda olanlar Allahındır" (Ali İmran 3/109, 129, Nisa 4/126) "Yerin, semaların ve ikisi arasındakilerin mülkü Allahındır" (Maide 5/18)
Bu ayetler gibi daha nice ayetler insanın ve varlığın Allaha aidiyetini sıkça vurgulaması açısından önemlidir. Günlük beş vakit Namaz, Oruç, Hac ve Zekat gibi ibadetler ile devamlı surette Allahı anma ve hatırlama emri aidiyet duygusunun zinde tutulması açısından yine önemlidir.
İnsan kelimesinin kökenlerinden biri olan ünsiyet aslında tam da bu aidiyet duygusunu ifade eder. Dünyaya gözlerini açan kişi etrafındakilerle bir ünsiyet bağı kurar. Kendisi ile çevresi arasında aidiyet bağları oluşturur. İlk önce annesine ait olduğunu öğrenir. Sonra çevresindekiler ile ilişkileri geliştikçe ailesine, sülalesine, memleketine, mukaddesatına vs bağlı olduğunu görür ve aidiyet duyguları böylece gelişir.
Dilde kullandığımız "ben, benim, sen, senin, onun, kimin, neyin gibi ifadeler aidiyet duygusunun sorularıdır. Neye, kime aitsin sorusu kişinin aidiyetini belirleyen en önemli sorudur. Nerelisin kimlerdensin soruları da aidiyet sorularıdır.
Eski medrese derslerimizde "kimin kulusun? Kimin ümmetisin? Kimin zürriyetindensin? Kimin Milletindensin? Hangi dindensin?" Soruları da aynı şekilde bir aidiyet sorgulamasıdır.
Yine aynı şekilde İslam'ın şeairi bir aidiyet simgeleridir. Ezan, Camiler, Minareler, Hac Menasıkı, Ramazan faaliyetleri ve kurban ibadeti de İslam'a aidiyetin göstergeleridir.
Bayrak, Savaş Bayrağı, Flama, Milli Marş, Arma ve Kültürel Semboller de bir millete aidiyeti gösterir. Herkesin taşıdığı vatandaşlık kartı ait olduğu devleti gösterir.
Yine aynı şekilde marka, amblem, simge, mühür, imza vb hususlar da aidiyetin ifadesidir. Dillerin, ırkların, bilim ve sanat dallarının, iklimlerin, meyve ve sebzelerin vs her bir eşyanın aidiyetinden bahsetmek mümkündür.
Yemek, içmek ve diğer işlere başlarken besmele çekmek o nimetlerinin sahibine aidiyetini ifade etmesi açısından önemlidir. Kişi besmele ile başladığı bir nimetin asıl sahibinin Allah olduğunu yani o nimetin Allaha ait olduğu ifade etmiş olmaktadır.
Özet olarak isim var ise aidiyet de söz konusudur.
Aidiyet duygusunun sebepleri arasında şunları sayabiliriz;
1. Kan bağı aidiyeti. Bu bağ en güçlü bağlardan biridir ve doğal olarak gelişir.
2. Din bağı aidiyeti. Bu bağ sonradan gelişmiş olsa da en temel bağ olarak ifade edilebilir. Hz Nuh'un oğlu ile olan kan bağının yok sayılması ve inananların kardeş kabul edilmesi din bağının ne kadar önemli olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Hz Nuhun oğluna çağrısı bir aidiyet duygusunun ifadesidir. Kan bağının getirmiş olduğu bir histir. Ancak aradaki din bağının kopmuş olması sebebiyle kan bağının değersizliğine işaret olarak "o senin ehlinden değildir" diye Hz Nuh'un talebi reddedilmiştir.
3. Milli kimlik, tarihi geçmiş aidiyeti. Milletlerin kendilerine oluşturdukları milli benlik duygularını sayabiliriz. Cins, ırk, aşiret, soy, nesil aidiyetini de bu grupta zikredebiliriz.
4. Dava aidiyeti. Aynı davaya gönül veren kişilerin aynı kişi, meslek, ideal, din, mezhep vs etrafında toplanan kişiler aynı aidiyet duygularına sahiplerdir.
5. Ekonomi, eğitim, yerleşim gibi beşeri sebeplerle oluşan aidiyet duyguları da -zayıf da olsa- bir aidiyet kazandırdığı muhakkaktır.
Aidiyet duygusunu güçlendiren unsurları ise şöyle sıralamak mümkündür;
1. Sahiplendirme ve sahiplenme.
2. Ödüllendirme ve ödül alma.
3. Görevlendirme ve görev üstlenme.
4. Bilgilendirme ve bilgi edinme.
5. Gönül bağlılığını sağlama ve gönül verme.
Bu maddelere elbetteki daha fazla eklemeler çıkarmalar yapılabilir. Ancak gerçek şu ki bir hizmetin başarısı, bir varlığın devamı için en gerekli hususların başında sahiplenme yani kendini ait hissetme duygusu gelir. Sahiplenilmeyen bir davanın, benimsenmeyen bir işin, özümsenmeyen bir hedefin, içselleştirilemeyen bir amacın başarıya ulaşma şansı yoktur. İnsan ihsanın kölesidir. Bu sebeple bir kişi ne yaparsa yapsın karşılığında mutlaka maddi veya manevi, fiziki ya da hissi, dünyevi ya uhrevi, kul ya da Allah tarafından mutlaka bir karşılık görmek ister. İbadetlerini dahi cennete ait olmak için yapar.
Bu sebeple aşağıda sıralanan aidiyet duygusunu zedeleyen hususlardan kaçınmakta fayda vardır.
Aidiyet duygusunu zedeleyen hususlar
1. Güvensizlik.
2. İhanet, yalan, zarar görme gibi hususlar.
3. Başarısızlık, neticeye ulaşamamak.
4. Karşılık görmeme, beğenilmeme, ücretlendirilmemek.
5. Yeterli bilgiye sahip olmamak, işin mahiyetini kavrayamamak.
Aidiyet meselesi aslında bir konumlama gibidir. Kişinin kendisini mensup hissettiği yerdir. Allaha kul olduğunu bilen kişinin kendisini konumlandırdığı, mümin kişiliktir. Namaz ehli, kuran ehli olmak ya da bir caminin cemaati olmak kişinin kendisine aidiyet belirlemesidir. Bir işi sahiplenmek benimsemek o işe değer vermek, o iş için gayret ortaya koymak aidiyetin bir gereğidir. "Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz, kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.” (Ebu Davud, Edeb, 19, Tirmizi, Zühd, 45 hadisini de aidiyet bağlamında anlayabiliriz. Yine Zümer süresi 3. Ayette ifadesini bulan "Dikkat edin halis din sadece Allaha aittir" ayetini de yine aidiyet açısından okuyabiliriz. Hz Peygamberin tanımını yaptığı "İhsan" sırrını da bu şekilde anlamamız mümkündür. Ayrıca "İhlas" dediğimiz şeyde kişinin ibadetlerini sadece ve sadece Allaha ait kılmasıdır.
Netice olarak kişi yaşadığı hayatta eylemleriyle, söylemleriyle, inançlarıyla ve duygularıyla kendi aidiyetini belirlemektedir. İla nihaye ya nimet ya da nıkmet.
01.05.2025
Bünyamin gölcü